Farklı coğrafyalardan toplumların yaşantıları hiç olmadığı kadar birbirlerine benzerlik arz etmektedir. Bu benzerlik marka tercihleri, yeme-içme-giyim seçimleri ve harcama tutumlarında kendini göstermektedir. Özellikle teknolojiyle yatıp kalkan milenyum kuşağının Hollanda’lı, Türk, Alman, Amerika’lı ya da Kore’li akranları müziğe, sinemaya, bilgiye ve modaya aynı kanalları kullanarak ulaştıkları için benzer istekleri, tutum ve davranışları ortaya çıkmaktadır. Yaşam doyum ve beklentileri de önceki nesillere nispeten daha benzerdir. Bu durum kaçınılmaz olarak iş hayatına da yansımış ve klasik çalışma tarzına alternatif çalışma şekilleri ortaya çıkmıştır. Öyle ki, kariyer seçimi yaparken “serbest çalışabileceğim bir iş olsun” bir kriter haline gelmiştir. Yani “hangi işi yapsam?”, “hangi işte çok kazanırım?” ya da “en iyi hangi işte çalışırım?” sorularına “hangi işte uzaktan da çalışabilirim?” eklenmiştir. Yeni olmasa da, freelance, part-time, uzaktan çalışma, home office, serbest çalışma gibi bir takım kavramları son zamanlarda çalışma hayatında daha sık duyar olduk.
İş dünyasının köklü markalarının ve 20 yıl üzerinde geçmişe sahip işletmelerin alışık olduğu ve sürdürdüğü 9-6 mesai sisteminin karşısında duran uzaktan çalışma sistemi, etki alanını daha da genişleteceğe benziyor. Artık sadece milenyum kuşağı değil, alanında uzman 30 yaş üzeri bir çok profesyonel tek bir firmaya bağlı olmak yerine, uzmanlıklarını hizmet olarak aynı anda birden fazla işletmeye sunmayı tercih eder hale gelmiştir ve bu sistemi benimseyen uzman sayısı her geçen gün artmaktadır.
Türkiye’de her işletme bu çalışma tarzına sıcak bakmasa da, belli sektörler bir takım sebeplerden dolayı bunu kullanmaktadır. Bu sebeplere maliyetleri düşürmek, maaşlı yetkin personel bulamamak, belli hizmetlere sadece belli dönemlerde ihtiyaç duymak gibi örnekler gösterebiliriz. Elbette ki her iş kolunda bu değişimi bekleyemeyiz. Üretim ve ağır sanayi alanında faaliyet gösteren şirketlerin mavi yaka personelini dışarıda çalıştırması mümkün değildir. Buna daha çok dijital mecralar ve hizmet sektörü örnek gösterilebilir.
Yeni nesil çalışma şartlarına uyum sağlamakta fayda gören şirketler bir taraftan yetenekli kişileri kendi şirketlerine çekmek ve kalıcı olmalarını sağlamak için ev ortamı rahatlığında ofis dizaynlarına yöneldiler ve çalışanlara mesai sürelerinde verimli ve stresten uzak çalışmaları için olumlu değişiklikler yaptılar; diğer yandan şirkette yapılacak her iş için personel almaktansa, uygun projelerde dışarıdan dönemsel uzman desteğine başvurmayı tercih etmektedirler.
Teknoloji küçük-büyük ekiplerin bir arada çalışmasına imkan veren bir çok yazılım geliştirerek bu sistemi desteklemektedir. Bu sayede aynı proje üzerinde -aynı şehirde olsun, veya dünyanın diğer ülkelerinden olsun- oluşturduğumuz bir ekiple kolaylıkla eş zamanlı çalışabiliyoruz. Video konferanslar, crm programları, veri paylaşım yazılımları, anlık ileti programları ve daha nice teknolojik araç sayesinde birbirimizle kesintisiz iletişim halinde çalışabiliyoruz. En bilinen ve faydalı örnekler; Slack, Evernote, Google Drive, Hubspot, Google Dokümanlar, Skype, Facetime, Whatsapp, Telegram, Trello, Mindmeister. Bu programları sadece birbirinden uzak ekipler değil aynı çatı altında çalışan insanlar da kullanıyor. Yani birbirimizi görmeden bu programları kullanıyor ve mesai bitiminde iş çıkışı birbirimize iyi akşamlar deyip gidiyoruz. Bu durumda uzaktan çalışmanın ofiste çalışmaya göre ne gibi bir dezavantajı olabilir?
Anlamadım. Uzaktan mı çalışıyorsunuz, yoksa freelance mi çalışıyorsunuz? Bir şirketin personeli misiniz? Yoksa bağımsız mı çalışıyorsunuz? Konunun detaylarına girmeden önce bazı terimsel farklılıkları belirtmekte fayda var.
Freelance: Freelance çalışan kişiler bir şirketin çalışanı olmak zorunda değildir. Genellikle serbest olarak (self employed) çalışırlar ve kendilerini websiteleri, sosyal medya hesapları ve referanslar vs. aracılığıyla tanıtırlar. Freelance çalışanlara kolayca ulaşmanızı ve hizmet almanızı sağlayan platformlar da mevcuttur (bionluk.com, armut.com, upwork, fiverr etc.)
Uzaktan çalışma: Bu grupta ise uzmanlar çoğunlukla bir firmanın çalışanıdırlar ve ofise gitmeden adı üstünde ofis dışında çalışırlar. Özellikle işletmelerin saha satış temsilcileri, pr çalışanları gibi; ya da işletmenin bulunduğu yerden farklı bir şehir veya ülkede ikamet edenler bu gruba dahildir.
Her iki grubun da üyeleri evlerinde (home office), paylaşımlı ofislerde (co-working offices) ya da çalışma ortamı sağlayan café, kütüphane gibi yerlerde çalışırlar.
Part-time: part-time ise zamanın belirlenmiş bir kısmının iş yerinde hizmet vererek geçirildiği çalışma sistemidir.
Şimdi de hem şirketler hem de çalışanlar açısından ofis dışında çalışmanın avantaj ve dezavantajlarına bakalım.
Firmalar açısından;
Çalışan açısından;
Firmalar açısından;
Çalışanlar açısından;
Öncelikle istediğiniz yerden çalışma esnekliğinin, günün tüm saatlerinde çalışmaya hazır olduğunuz anlamına gelmediğini bilin. Çalışma programınızı oluşturun ve ona sadık kalmaya çalışın. Aksi takdirde ofis ortamı hakkında çok güzel şeyler düşünmeye başlarsınız. İkinci olarak çalışıyor ve çalışmıyor olduğunuz saatleri ilgili herkesin bilmesini sağlayın ve kullandığınız dijital tüm platformlarda müsait, çalışıyor, meşgul, çalışmıyor vb bildirimler yayınlayın ki insanlar hangi saatlerde ne için size ulaşabileceklerini bilsinler. Patronunuz size maaş veriyor diye sizi iş saatleri dışında aramak gibi bir hakka sahip değildir. Bu hakka sizin izninizle sahip olabilir. Evin atmosferini biraz ofis havasına sokmak için işe gidecekmişsiniz gibi giyinin ve masanızın başına geçin. Televizyon karşısında pijama-terlik vaziyette başlayacağınız işin sonu pek parlak olmayacaktır. Hatta havayı dağıtmak için öğle arasında dışarıda yürüyüş yapabilir ve tekrar eve dönerek masanıza oturabilir, çalışmaya başlayabilirsiniz. Liste kolaylıkla uzatılabilir ancak çalışma sisteminiz en az bu üç ögeden oluşmalıdır. Disiplinli bir çalışma sistemi içerisinde ofiste çalıştığınız saatlerden ve performanstan daha fazla verim alacağınızdan emin olabilirsiniz.