Birçok genç profesyonelin tecrübe ve bilgi birikim eksiği olduğu aşikardır. Tecrübe eksikliği gayet normaldir ki hiç kimse sizden yirmi ya da otuz yıllık bir iş insanıyla aynı birikim ve tecrübeye sahip olmanızı beklemez. Bilgi konusuna gelirsek, artık hiç kimsenin aradığı bilgiye ulaşması ve bilgi eksikliğini kapatması zor değil, zira bilgi çağında yaşıyoruz ve bilgiye ulaşmak tarihte hiç olmadığı kadar kolay. Ancak genç profesyonellerin başarılarına olumlu katkılar sunacak bir şey daha vardır ki o da sosyalleşme ve sosyal çevre edinme becerisidir.
Sosyal yönünüzün güçlü olması sizi toplantı, parti ve çeşitli etkinliklerde aranan kişi haline getirir ve bu yönünüzle hem profesyonel iş yaşamınızda hem de sosyal yaşamınızda diğerlerinin bir adım önüne geçersiniz. Hiç kimse hoşsohbet olmayan biriyle sınırlı ve değerli vaktini harcamak istemez. Gerçekçi olmak gerekirse insanlar ileride işlerine yarayacak potansiyelde olan kişilerle ilişki kurma peşindedir yani bunun altında yatan asıl motivasyon çıkarlarımızdır. Elbette işin eğlenceli zaman geçirme ve dostane ilişkiler kurma yönü de vardır, ancak bizler yüzde yüz bu amaçla sosyalleşmeyiz.
Her tanıştığımız kişi bizi bir başkasına götürecek bir bağlantıdır. Her yeni bağlantı bizim yeni iş geliştirme/kurma/alma/ bulma potansiyelimizdir ve bizi kendi çevresine tanıtarak sınırını öngöremeyeceğimiz yeni çevrelere girebilmemize imkan sunar. Ancak bunu tabi ki sizin çalışanınızmış gibi yapmaz. Sizinle aynı frekansta olacağını düşündüğü kişileri seçer ya da birlikte iş yapabileceğinizi düşündüğü kişileri yönlendirir. Bu sayede, gelecekte ihtiyaç halinde sizden yardım alacağını bilir. Karşılıklılık prensibine göre insanların sizinle vakit geçirmesi, referans olması ya da size herhangi bir konuda aracı olması için sizin de beklentilere cevap verir nitelikte olmanız gerektiğini düşünürler. Sonuçta o kişinin ismiyle o bağlantıyı kurdunuz, o işi aldınız, o kişiyle yemek yediniz vs vs, ve hiç kimse şöhretinin zarar görmesini istemez.
İnsanlarla tanışmak ve karşınızdakine iyi bir izlenim bırakabilmeniz için öncelikle enerjinizin yüksek ve iletişiminizin güçlü olması gerekir. Katıldığınız davet ya da etkinlik he ne olursa, en başından mekana olumlu bir zihin yapısıyla adım atmalı pısırık olmayan girişken bir tavırla insanlarla iletişime geçerek sizin de en az onlar kadar sosyal, hoşsohbet, donanımlı ve özgüven sahibi olduğunuzu hissettirmelisiniz.
Katılacağınız ortama ne amaçla katılıyorsanız ilk olarak kendinizi doğru konumlandırmalısınız. Bir uzman olarak mı, arkadaş ortamında bir dost mu, eğitim almak için gelmiş bir katılımcı mı, danışan mı, danışman mı, o topluluğa ne sıfatla katılacaksanız kendinizi o şekilde hazırlayın ve ne olursa olsun kendinizi daha alçak ya da üstün göstermeyin, sadece kendiniz olun ve herkesle eşit olduğunuzun bilincinde olun. İnsanlarla konuşurken egonuzun kişiliğinizin önüne geçmesine izin vermeyin. Doğal davranan bir insanın enerjisi yine aynı enerjiye sahip insanları kendine çeker. Olduğunuzdan daha üstün ya da daha alçak görünmeyin, zira insanların gözünde ukala, sıkıcı ya da utangaç görünmek istemezsiniz. Aksi halde ne siz orada geçirdiğiniz saatlerden memnun kalırsınız ne de insanlar sizinle tanışmaktan memnun olurlar. Eğer ruh haliniz eğlenceli olmanıza elvermiyorsa, modunuz düşükse, ya ortamdan bir süre uzaklaşın ve rahatlayana kadar geri dönmeyin ya da ortamda yakın arkadaşlarınız varsa bir süre onlarla sohbet ederek enerjinizi yükseltmeye çalışın. Eğer olmuyorsa da zorlamayın ve o günü pas geçin, evinize gidin ve iyice dinlenin.
Bir ortama girdiğinizde oraya ait olduğunuzu hissetmelisiniz, özellikle diğerlerine göre daha gençseniz, daha az tanınıyorsanız ya da daha az tecrübeliyseniz. İletişim kurarken doğru enerjiyi taşımıyorsanız yeni bağlantılar kurma konusunda pek de başarılı olamayacaksınızdır. İnsanlar size baktıklarında sizinle rahat bir şekilde konuşabileceklerini ve rahatça soru sorabileceklerini hissetmeliler. Mütevazı görünüm ve güleç bir yüz kısa sürede etrafınıza insanları toplayacaktır. Her zaman yüzünüz gülsün, konuştuğunuz insanlarla göz kontağından kaçınmayın ve sessizlik ihtimaline karşı mutlaka cebinizde sohbet açıcı konu ve sorular bulunsun.
Konuşma esnasında insanlara duygusal yönünüzü göstermekten çekinmeyin. Göreceksiniz ki onlar da size karşı daha açık olacaklar ve havanın ne kadar yumuşadığını hissedeceksiniz. Tutkularınızdan bahsedin ve sizin için önemli olan şeyleri insanlarla paylaşın. Kim bilir belki de aynı değerlere sahip insanlarla konuşuyorsunuzdur ve ortaya karşılıklı anlatacak pek çok şey çıkacaktır. Ayrıca onların ilgi alanlarını, uzmanlıklarını, tecrübelerini ve tutkularını öğrenmek ileride de o kişinin sizin çevrenizden biri olup olmayacağını belirleyecektir.
Yeni tanıştığınız kişilerin, özellikle de çevrenizde olmasından mutluluk duyacağınız kişilerin iletişim bilgilerini almadan sakın ayrılmayın. Sosyal medya hesaplarını sorabilirsiniz, Linkedin’den takip edebilir, kartvizit değiş tokuşu yapabilirsiniz. Tanıştığınız günün ertesi günü mutlaka tanışmaktan mutlu olduğunuzu belirten bir mesajla kendinizi hatırlatabilir ve dozunu kaçırmadan ileriki zamanlarda birlikte bir şeyler yapmaya (balık tutmak, futbol maçı izlemek, konsere gitmek, doğa yürüyüşü yapmak vs.) davet edebilirsiniz. İletişiminizi taze tutmaya ve kendinizi insanlara unutturmamaya özen gösterin.
Yine bir karşılıklılık ilkesi olarak, insanları kendi dünyanıza ne kadar dahil ederseniz o kadar onların dünyasına dahil olursunuz. Bunu şu şekilde de anlayabiliriz: insanların dünyasına dahil olmak için önce siz başlayın ve onları kendi dünyanıza çekin. Ne kadar samimi olduğunuzu gördüklerinde onlar da size karşı samimi olacaktır. Karşınızdaki kişinin duygularını ne kadar iyi anladığınızı onlara hissettirebilirseniz, size o kadar dostça yaklaşırlar ve tüm dolaylı iletişim formaliteleri birden ortadan kalkar. Eşit olmanız gerektiğinden yukarıda bahsetmiştim. Siz kendinizi ne kadar değerli hissediyorsanız nezaket ve saygı gereği karşınızdaki kişiyi de en az sizin kadar değerli hissettirmeniz gerekir. İnsanlar doğası gereği değerli olduklarını hissetmek isterler. Neden bunu onlara vermeyesiniz ki?